24 Mayıs 2015 Pazar

İstanbul'u sevdiren 10 yer

1- Boğaz
Üzerine fazla söze gerek yok: Boğaz, dünyadaki en etkileyici şehir manzaralarından birisine sahip. Kıyısına dizilmiş yalıları ve saraylarıyla, denizin her gün farklı yansıttığı renkleriyle, koca şehri zarif bir işleme gibi iki yakaya ayırışıyla.
istanbulresimleri.net
6- Galata Kulesi
7- Kız Kulesi
www.istanbeautiful.com
www.aragec.com

İsterseniz Çengelköy'den bakalım, İsterseniz Kadıköy'den veya Topkapı'dan; gördüğümüz manzaradan her seferinde etkilenmeye devam edeceğiz.
2- Adalar
Araç ve egzosun olmadığı alanlar... Umarız hep de öyle kalır. 
Heybeli'de Halki Palas'ta geçirilecek bir haftasonu, Büyükada'da Aya Yorgi'de dilek dilemenin verdiği huzur, en tepedeki salaş restoranda atıştırırken bir yandan da muhteşem manzaranın keyfi, veya Burgaz'da Antigoni'de rakı meze... Doğru mevsimde gidildiğinde, bir Ege kasabası havası ve biraz da güneş yanığı ile güzel bir gün garantilidir. Ancak Büyükada son zamanlarda biraz fazla turist çeker oldu. Bir de o iskelelerde vapur saatlerini sesli anons etme huyu çıkardılar ki, ortalık Harem Otogarı'na dönmüş durumda. Büyükada'ya gidip iskele kenarında oturamazsınız artık, tepelere gitmek gerek.

3- Balat
Yıllar sonra yeniden açılan meşhur Agora Meyhanesi, rengarenk eski binaları, görkemli Rum okulu ve kiliseleri ile adeta İstanbul'un çok renkliliğinin, çok sesliliğinin kanıtı Balat.
Semt, aynı zamanda Son Umut filmindeki (Water Diviner) otelin de ev sahibi. Hatta, filmin başında küçük çocuğun Russel Crowe'un bavulu kapıp koşturduğu sahneleri izlediğinizde mini bir Balat turu da atmış oluyorsunuz. 
Son dönemde bir renovasyona giren Balat, hala bakmayı bilenler için İstanbul'un incilerinden.
Water Diviner filminde pansiyon olarak kullanılan ev:
4- Polonezköy
Yeşillikler içinde mangal, piknik ve bol oksijen arayanların gözde adresi Polonezköy. Yakınımızda olduğu için kesinlikle şanslıyız.
5- Ayasoyfa - Topkapı - Sultanahmet
Bizans'ın ilk tepesine kurulmuş olan Topkapı Sarayı; Marmara, Haliç ve Boğaz'a tepeden bakıyor. Bu Bizans sarayı toplam 7 kapısı ile, 700 bin m2'lik bir alana kurulmuş. Topkapı'yı diğer saraylardan ayıran en önemli özelliği ise galiba saraya benzememesi :) Osmanlılar da, Bizanslılar gibi geniş bir bahçeye yayılmış binalar grubunu saray olarak kullanmışlar.
Topkapı, yüzlerce yıllık tarihe şahitlik etmiş duvarları, odaları ve bahçeleri ile bize her şehirde olmayan bir deneyimi sunuyor.
Dünyanın en önemli mimarı yapılarından biri olan Ayasofya, tarihe tanıklık eden sayılı eserlerden birisi. Yangınlar, yağmalar atlatmış. Baştan yapılmış ama yok olmamış.

Ayasofya'dan çıktık, Sultanahmet Cami'ne gitmek için, İstanbul'a gelen her turistin mutlaka ayak basacağı, Sultanahmet Meydanı'ndan geçiyoruz. Bu meydan da tarih boyunca şehrin önemli alanlarından birisi olmuş. Öyle ki, Büyük Konstantin, annesi Helena Augusta'nın anısına, burayı Augusteion meydanı olarak adlandırmış.

Sultanahmet Meydanı'nı geçtik ve Sultanahmet Cami'ne geldik. Cam,  İznik çinileriyle bezeli bir görsel şölen olmakla birlikte aynı zamanda, 6 minareli ilk cami olma özelliğine de sahip.

İstiklal'den aşağı yürürken, eski binaların arasından aniden masal kahramanı gibi belirir Galata Kulesi. İlk olarak 528 yılında İmparator Justinyen tarafından yaptırılmış, ancak bugünkü görüntüsüne 1340'larda Cenevizliler tarafından getirilmiş. Galata Kulesi aslen Galata Surları'nın bir parçasıdır.

Hapishane de olmuş, gümrük de, savunma kalesi de, hatta kolera salgını sırasında karantina hastanesi bile olmuş Kız Kulesi. Yine de biz onu daha çok efsaneleriyle biliriz. Bu efsanelerde, Kral, kızını yılan sokmasın diye buraya yerleştirir ancak yine de yiyecek sepetine saklanıp kuleye girmeyi başaran yılandan koruyamaz; veya Leander her gece sevgilisi Hero'ya kavuşmak için buraya yüzer. Bu efsanelerin daha niceleri bugün kulenin duvarlarındaki panolarda ziyaretçilere sunuluyor.

Bugün gördüğümüz kulenin tarihi 19. yüzyıla dayansa da, buraya yapılan ilk kule m.ö. 400'lü yıllarda, Persleri durdurmak için, Atinalı General Alcibiades tarafından yaptırılmış. Bugünkü kule ise General Alcibiades'in yaptığından çok farklı.
8- Rumeli Kavağı - Garipçe
Kendini bir balıkçı kasabasında hissetmek isteyen İstanbullular'ın sıklıkla geldiği mekan. İsmini kavak ağaçlarından veya kontrol noktası demek olan "kavak" kelimesinden aldığı söylenir. 

Garipçe ise köy havası, salaş balık restoranları ve 18. Yüzyıldan kalma kalesi ile İstanbul'un tehlike altındaki hazinelerinden. Malum, 3. Köprü buradan geçecek. Vakit varken tadını çıkarın.
9- Anadolu Kavağı
Uzun Boğaz Turu güzergahının son durağı olan Anadolu Kavağı özellikle güzel havalar için doğru seçim. Sahile sıra sıra dizilmiş restoranlar artık biraz Sultanahmet havasındalar ama bu, lezzetli deniz ürünlerinin tadını denize nazır masalarda keyifle çıkarmanız için engel değil. Gelmişken üşenmeyip tepedeki Yoros Kalesi'ne de uğrayın. O kadar tırmanıp, kalenin içine girememek can sıkıcı ama, manzara kesinlikle yorulduğunuza değiyor. 
Tam anlamıyla bir sayfiye yeri olan Anadolu Kavağı da iyi ki İstanbul'dayız dedirten yerler listemize kolaylıkla giriyor.
10- Fenerbahçe
Eski zamanların tatil beldesi... Şimdi bile o sayfiye havasını koruyor. Küçük kilisesinden pazar günleri çan seslerini duyabileceğiniz, akordeon çalgıcısı ile sevimli minik kızının hafta sonları sokaklarını gezerek size küçük Fransayı yaşattığı semtimiz. Fenerbahçe parkında hala denize dokunabilirsiniz. Hatta, sandalyelerini sahile atan, parktaki kafelerden biri sayesinde çakıl taşlarının üzerinde, eski tahta sandalyelerde oturup dilediğiniz gibi yiyip içebilirsiniz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder