Eskişehir; hem Anadolu'nun Amsterdam'ı, hem de Nasreddin Hoca'nın memleketi. 2 büyük üniversitenin ve Türkiye'nin ilk balmumu heykelleri müzesinin ev sahibi...
Odunpazarı Evleri: Eskişehir'in ilk yerleşim bölgesi olan Odunpazarı, eşine az rastlanır mimari dokusuyla ziyaretçilerini sokakların tamamen 2 katlı, cumbalı, ahşap evlerden oluştuğu dönemlere götürüyor. Turistik cazibesiyle de şehirde görülmeye değer pek çok farklı şeyi de etrafına toplamış.
Odunpazarı evlerine tramvay ile kolaylıkla ulaşabilirsiniz. SSK-Otogar tramvayının Atatürk Lisesi durağında indikten sonra 5 dk'lık yürüyüş sizi tarihi evlere getiriyor.
Odunpazarı'na geldiniz ve evleri gördüyseniz, civarda görülmeye değer diğer yerleri listeleyelim:
Atlıhan Çarşısı: Odunpazarı evleri bölgesinin içinde, Kurşunlu Külliyesi'nin yanında yer alan çarşıya, dışarıdan bakınca eski bir köşke benziyor, ancak ortasındaki kapıdan içeri girince yapının 2 katlı bir han olduğunu anlıyorsunuz. Kapıdan bir avluya giriliyor. Avlunun 4 tarafı butik dükkanlarla çevrili, ve tümü el yapımı ürünler satıyor.
Yapının han olarak kullanıldığı dönemlerde odun pazarına gelen köylüler, atlarını bu avluya bağlarmış. Kapının karşısında bir kapalı ahır ile bir de nalbant bulunurmuş. Zaten çarşı, "Atlıhan" ismini de buradan alıyor.
Kurşunlu Külliyesi: Padişah Yavuz Sultan Selim'in vezirlerinden Çoban Mustafa Paşa tarafından, Mimar Sinan'dan bir önceki baş mimar Acem Ali'ye yaptırılmış. Külliye, cami etrafında toplanmış imaret, mevlevihane, tabhane, kervansaray, aşhane, sıbyan mektebi ve bir de şadırvandan oluşuyor.
Külliye içindeki Kervansaray 1529'dan sonra inşa edildiği ve Mimar Sinan'a ait olduğu düşünülmekte olan yapı bugün nikah salonu olarak kullanılıyor. Biz gittiğimizde içeride tahtadan yapılan eserlerin gösterildiği bir sergi vardı.
Bugün el sanatları çarşısı olan bölüm, eskiden dede'lerin kaldığı odalarmış:
Külliye içindeki Kervansaray 1529'dan sonra inşa edildiği ve Mimar Sinan'a ait olduğu düşünülmekte olan yapı bugün nikah salonu olarak kullanılıyor. Biz gittiğimizde içeride tahtadan yapılan eserlerin gösterildiği bir sergi vardı.
Tam ortada bulunan cami ise ismini kubbesini kaplayan kurşundan almış. Kubbenin içi kalem işleriyle süslü.
1536’da Matrakçı Nasuh’un çizdiği minyatürde görülen şadırvan ise, onarımlar sonrasında günümüzde eski şadırvandan çok farklılaşmış.
Modern Cam Sanatları Müzesi: Yine Odunpazarı bölgesinde, Atatürk Caddesi üzerinde bulunan bu müze Eskişehir'deki en etkileyici sergilerden birine sahip. 3 evin restore edilmesi ile oluşturulmuş yapının içindeki müzede çok sayıda yerli sanatçının yanı sıra yabancı sanatçıların da eserleri sergileniyor.
Camdan Sindirella Serisi, Cam üzerine ebru çalışması, Gaudi eserlerini andıran bir kertenkele müzedeki eserlere birkaç örnek. Şiddetle tavsiye ediyoruz.
Yılmaz Büyükerşen Balmumu Heykelleri Müzesi: Burası da yine Odunpazarı Bölgesinde, Modern Cam Sanatları Müzesinin hemen yakınında yer alan, Eskişehir'in görülmesi gerekenler listesindeki çok önemli duraklardan birisi. Balmumu heykelleri müzesinin Türkiye'deki ilk örneği. Bir diğer özelliği ise, müzedeki 160 eserin tümünün belediye başkanı Yılmaz Büyükerşen tarafından bizzat yapılıp belediyeye bağışlanmış olması. Müze gelirleri ise kız çocuklarımızın ve engelli çocuklarımızın eğitimi için harcanıyor. Sn. Büyükerşen'i içtenlikle tebrik ediyoruz.
Osmanlı Evi: Kurşunlu Külliyesi'nin yukarısında yer alan bu evin değeri, yalnızca mimari güzelliğinden değil, aynı zamanda Atatürk'ün Eskişehir ziyaretleri sırasında bu evde konaklamış olmasından da geliyor. Ev, klasik Osmanlı mimarisine sahip. 2 katlı evin ana girişi sokağa bakarken, arka kapısı ise bahçeye açılıyor. Alt katta mutfak, depolar ve hizmet alanları; üst katta ise odalar var. Evin çeşitli alanlarına tarihi önemi olan kişilerin isimleri verilmiş. Örneğin: Atatürk Odası, Malhatun Odası, Osman Bey Odası, Yunus Emre Bahçesi... Günümüzde evin bir kısmı restoran olarak işletiliyor.
Kent Park: Eskişehir'in içindeki en büyük parklardan olup, yapay plajıyla ün yapmış. Altı mermer döşeli bir havuzun bir yanına kumluk alan ve şezlonlar yerleştirilerek bir plaj alanı oluşturulmuş. Burada ayrıca bir de havuz var. Gittiğimiz mevsim deniz mevsimi olmadığından, plajı kullanan kitleyi göremedik. Ailecek gidilebilen veya arkadaş gruplarının gidebileceği bir alan oluşturulduysa süper, ama İstanbul'un Caddebostan Plajı'na benzediyse yazık olur.
Parkın ortasından geçen Porsuk Çayı'na bağlı, içinde kocaman kocaman süs balıklarının yüzdüğü ve ortasında ışıklandırılmış bir adacıkla bir fıskiyenin bulunduğu, bir de gölet yapılmış. Bu göletin kenarındaki cafede kahvaltının, çayın, kahvenin tadına doyum olmuyor.
Porsuk Çayı - Adalar: Porsuk Çayı 450 kilometreye yakın bir uzunlukla Sakarya Nehri’nin en uzun kolu. Çayın, şehir merkezinde kalan kısmına ise Adalar deniyor. Porsuk Çayı'nın iki yanı yeşillik, sokak ve sonrasında da cafeler ve restoranlarla çevrilmiş. Her daim canlı, cıvıl cıvıl, ancak kaotik değil. Sokakları ağırlıklı olarak öğrencilerin hakimiyetindeki Eskişehir'e dinamik ve modern havasını veren de özünde üniversite şehri olması zaten.
Gondola alternatif olarak belediyenin düzenlediği bot seferleri de var Porsuk üzerinde. Gondollar da botlar da Tepebaşı Belediye Binası'nın altından kalkıp, Adalar boyunca gidip geri dönüyor.
Porsuk Çayı üzerinde kurulan ve 2010 yılında açılışı yapılan Şehr-i Aşk Adası'na da uğramayı ihmal etmeyin. Eskişehir'in romantik havasına uyumlu bu park-adanın içinde çiftlerin isimlerini kazıyabilecekleri kütükler bile düşünülmüş.
Barlar Sokağı: Burası Ibis Otel'in karşı sokağından başlayıp Akbank'ın sokağına kadar devam ediyor. Doktorlar Caddesi'nin hemen paraleli. Öğrenci işi barlar ve meyhanelerle dolu, son derece keyifli ve canlı bir mekan. Bar demişken, biz Porsuk Bulvarı No 7'deki Traveller's Cafe'ye gittik. Futbol konseptiyle dekore edilmiş, güzel bir pub. Maç izlemek için de ideal. Mönüsünde çeşit çeşit kokteyller, yemekler ve atıştırmalıklar var. Biz handmade burgeri denedik. Süper değildi ama maçla birlikte gitti.
Devrim Otomobili: "16 Haziran 1961 günü Devlet Demiryolları Fabrikaları ve Cer Dairelerinin yönetici ve mühendislerinden 20 kadarı Ankara’da bir toplantıya çağrıldılar. Toplantıya başkanlık eden Genel Müdür Yardımcısı Emin Bozoğlu, Ulaştırma Bakanlığından alınan bir yazıyı okudu. Yazıda "Ordunun cadde binek ihtiyacını karşılayacak bir otomobil tipinin geliştirilmesi" görevinin TCDD İşletmesine verildiği ve bu amaçla 1.400.000.-TL ödenek ayrıldığı belirtiliyordu. Verilen termin 29 Ekim 1961, yani tanınan süre 4.5 aydı. Toplantıda söz alanların çoğu böyle bir projede seve seve çalışmaya hazır olduklarını, fakat böylesine kısa bir sürede sonuç alınabileceğini sanmadıklarını dile getirmeye çalışmış, bir kısmı da hayır demişlerdi. Tüm ülkede ise üniversitesinden, basınına, bir avuç sanayicisinden, politikacısına, sesini duyurabilen herkes Türkiye’de ne otomobil, ne de motor yapılabileceğine inanıyor, özel sohbetlerde, röportajlarda, hatta film gösterili konferanslarda bu görüş vurgulanıyordu. Fakat bu inanılmaz şey gerçekleşiyor ve 29 Ekim 1961 sabahı Türkiye’de yapılan bir otomobil, kaportası pürüzsüz olmasa da, kendi tekerlekleri üzerinde ve yine Türkiye’de yapılan kendi motorunun gücüyle Büyük Millet Meclisi binasının önüne götürülerek Cumhurbaşkanı Cemal Gürsel Paşa’ya sunulabiliyor, bir ikincisi Paşa’yı Anıtkabir’e götürüyor, sonra da Hipodrom’daki geçit törenine katılıyordu." (http://www.devrimarabasi.com/tarihce.html)
İşte Devrim otomobillerinin kısa hikayesi böyle. Ancak hikayenin dönüm noktası, deneme günü yaşanan o talihsiz aksilik;
"Nihayet Ekim ortalarında Devrim otomobillerinden ilki tecrübeye hazır duruma gelebildi. Elektrik donanımı ile diferansiyel dişlileri, kardan istavrozları ve motor yatakları ile cam ve lastikleri dışında tüm parçaları yerli idi. Bir yandan bu ilk otomobilin yol tecrübeleri sürdürülürken bir yandan da Cumhurbaşkanı’na sunulmak üzere ikinci otomobilin yetiştirilmesine çalışılıyordu. Siyah renkteki bu 2 numaralı Devrim’in son kat boyası ancak 28 Ekim akşamı vurulabildi. Pasta ve cilası Ankara’ya sevk edilirken gece trende yapıldı. Buharlı lokomotiflerle çekilen trende bacadan sıçraması muhtemel kıvılcımlardan ötürü güvenlik önlemi olarak benzin depoları boşaltıldı. Tren sabaha karşı Ankara’ya ulaştı. İki Devrim Otomobili o zamanlar Sıhhiye semtinde bulunan Ankara Demiryolu Fabrikası’na indirildi. Manevra imkanı sağlamak için depolarına yalnızca birkaç litre benzin kondu. Asıl ikmal sabahleyin Sıhhiye’deki Mobil Benzin İstasyonundan yapılacak, sonra da Meclis’e gidilecekti. 29 Ekim sabahı, Devrimler motosikletli oldukça kalabalık bir trafik ekibinden oluşan eskortun arasında yola çıktı. Çıktı ama, eskorttakiler, benzin alma işinden haberleri olmadığı için, Mobil’e uğramadan yola devam ettiler. Meclis’in önüne gelindiğinde durum anlaşıldı, acele getirilen benzin 1. Arabaya kondu. 2 numaraya konacağı sırada Cemal Paşa Meclis’in önüne gelmiş ve Anıtkabir’e gitmek üzere 2 numaralı Devrim Otomobiline binmişti. Yola çıkıldı. Fakat 100 m. Kadar sonra motor öksürerek durdu. Cemal Paşa’nın "Ne oluyor?" sorusuna direksiyondaki Yüksek Mühendis Rıfat Serdaroğlu "Paşam, benzin bitti." cevabını verdi. Paşa’dan özür dilenilerek 1 numaralı Devrim’e geçmesi rica edildi. Buna uyan Cemal Paşa Anıtkabir’e bu otomobil ile gitti. İnerken ünlü "Batı kafasıyla otomobil yaptınız ama, doğu kafasıyla benzin ikmalini unuttunuz" sözlerini söyledi." (http://www.devrimarabasi.com/tarihce.html)
Devrim'in seri üretimi ile ilgili de çeşitli çalışmalar yapılmış ancak, bugün hepimizin bildiği üzere sonuç vermemiş. Bugün Eskişehir'de Tülomsaş tesislerinde sergilenen son Devrim Otomobili, dönemin değerlerini yansıtması açısından bizce son derece kıymetli. Tülomsaş, Eskişehir Tren Garı' ile Basın Şehitleri Caddesi üzerinde bulunuyor. Saat 17:00'a kadar ziyaret mümkün.
Sazova Parkı: Eskişehir'in en büyük parkı. Acele etmeden gezmek için rahat 3-4 saat ayırmalısınız. Masal Köşkü, Uzay Evi, Sualtı Dünyası, Amfi Tiyatro, Bilim Deney Merkezi, Korsan Gemisi gibi çocuklara hitap eden bölümleri var. Geniş yeşillikleri, gölü, yürüyüş parkurları ile şehir hayatını geride bırakabileceğiniz harika bir park.
Devrim'in seri üretimi ile ilgili de çeşitli çalışmalar yapılmış ancak, bugün hepimizin bildiği üzere sonuç vermemiş. Bugün Eskişehir'de Tülomsaş tesislerinde sergilenen son Devrim Otomobili, dönemin değerlerini yansıtması açısından bizce son derece kıymetli. Tülomsaş, Eskişehir Tren Garı' ile Basın Şehitleri Caddesi üzerinde bulunuyor. Saat 17:00'a kadar ziyaret mümkün.
Sazova Parkı: Eskişehir'in en büyük parkı. Acele etmeden gezmek için rahat 3-4 saat ayırmalısınız. Masal Köşkü, Uzay Evi, Sualtı Dünyası, Amfi Tiyatro, Bilim Deney Merkezi, Korsan Gemisi gibi çocuklara hitap eden bölümleri var. Geniş yeşillikleri, gölü, yürüyüş parkurları ile şehir hayatını geride bırakabileceğiniz harika bir park.
Avm'lere pek bayılmayız ama, Espark Avm'nin önündeki anıt alanı çok ilgimizi çekti. Ali İsmail Korkmaz'ın gerçek boyutta bir heykelinin de dikildiği alanda Eskişehir'in ve Türk futbolunun ünlü isimleri de zemine döşenmiş ayak izleri ile anılıyor.
Eskişehir'de geçirdiğimiz 2 günde deneyimleyebildiklerimiz bu kadar, ancak kaçırdıklarımız da var :( Havacılık Müzesi, Karikatür Müzesi, TCDD Müzesi, Yunus Emre Türbesi, Midas Anıtı, Nasreddin Hoca Evi bir sonraki Eskişehir ziyaretimize sakladığımız görülmesi gereken yerlerden.
Biz gittik, gördük, beğendik. Size de tavsiye ederiz :)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder